Kapitalizm, Kriz ve Dayanışma Ekonomileri

a- Kapitalizm ve Kriz

a-1 Kapitalizm niçin yapısal kriz dinamikleri taşır?

Kapitalizm azami kâr için meta üretiminin hâkim olduğu bir üretim biçimidir. Meta, üreten için değişim değeri, alıcı için kullanım değerini içeren bir üründür. Metanın kullanım değeri ve değişim değeri içermesi  alım satım nesnesi olarak kriz potansiyelini içinde taşır. Peki alıcı ya da satıcı  taraflardan biri eksikse ne olur? Sistem dengede olmaz. Ya aşırı üretim ya da eksik tüketim olur. Gerçek hayatta ise azami kar hedefi ile gerçekleşen sermaye birikim sürecinde birikiminin önündeki engelin bizzat sermayenin kendisi olmasından dolayı, potansiyel olarak aşırı birikim krizi yaşanır. Yani sermaye birikiminin kârlılığı azaltarak sermaye birikimini olanaksız kılmasıyla, kâr oranlarının azalma eğilimi krizleri doğurur.

Azami kârı hedefleyen bir sistem, kârlılığı azaltan dinamikleri neden içinde taşımaktadır? Şirket düzeyinde planlı ama ülke ve dünya düzeyinde plansız işleyen kapitalizm rekabeti içinde taşır. Rekabet savaşı, metaların ucuzlatılmasıyla verilir. Üretim sürecinde makinaların canlı emeğin yerine ikamesi, ileri teknolojilerin icat edilmesi ile üretimin teknik temeli değiştirilir. Fiyatlar kırılır, piyasa payları artırılır ve rakipler yok edilir. Her şey mübahtır. Karl Marx Kapital’de o dönem yayınlanan Quarterly Reviewier dergisinden yaptığı alıntıda sermayenin karakterini çok güzel aktarır. “Sermaye der Quarterly Reviewier ‘kargaşalık ve kavgadan kaçar ve ürkek bir tabiata sahiptir. Bu doğru olmakla birlikte gerçeğin tamamı değildir. Sermaye doğanın boşluktan dehşet duyması kâr olmaması yada çok az kâr olması halinde dehşete kapılır. Uygun bir kâr olsun aslan kesilir, yüzde onluk emin bir kârla her işe girişir, yüzde yirmi ile canlanır; Yüzde elli ile cesareti mutlaklaşır; yüzde yüz ile bütün yasaları ayaklar altına alır. Yüzde üç yüz için işlemeyeceği suç yoktur, asılmayı bile göze alır. Kargaşa ve kavga kâr getirsin bunların ikisini de teşvik eder. Kanıt : kaçakçılık ve köle ticareti’ (T.J Dunning, l.c., s. 35,36)”, Kapital, Cilt 1, S.727, 281 numaralı dipnot, Yordam Kitap.

Sermaye iki cephede savaş veriyor. Birincisi, sermaye-sermaye savaşı sermayenin organik bileşiminin (canlı emeğin makinalara oranı) artışını asıl bu savaş sağlıyor. Tekelci kapitalizm döneminde “Serbest piyasa” ve rekabet dedikleri birbirlerine karşı verilen savaş. İkincisi ise, sermaye- emek savaşıdır. Bir bütün olarak sermaye kesimlerinin emek güçlerine karşı savaşıdır. Burada devlet aygıtının son tahlilde sermayenin yeniden üretimi ve düzenlenmesinde işlevi ile sermayenin bir aygıtı gibi çalıştığını gözlemleyebiliyoruz. 

Her kapitalist artık değer üretmediği halde kâr etmeye devam ediyor. Üretken sektör/ emek, üretken olmayan sektör/ emek ayrımının yapılması sorunu anlamak açısından hayati öneme sahiptir. Finans, bankacılık, sigorta ve yatırım fonları, türev piyasalar hangi sektöre dahil olmaktadır. Şişen finans sektörü büyüyerek var olması için gerekli artık-değer üretiminin sınırına yaklaştığı 2000’li yılların başından itibaren özellikle emlak sektöründe balonlar hissedilmeye başlamıştı. (Ahmet Tonak 2004)

Yukarıdaki grafikte görüldüğü gibi sermayenin organik bileşiminin artarken kâr oranları düştüğünde sermaye ağırlıklı olarak finans alanına yönelmektedir. Yani kâr oranları düştükçe sanayi üretiminden kaçarak hızlı ve yüksek oranlarda kâr edilen finans sektörü içindeki çeşitli alanlara yönelmektedir. Bunlardan Forex tarım ürünlerini de borsa sisteminin içine almıştır. Üretken olmayan alanlardaki artık değer birikimi üzerinde yapılan spekülasyonun sınırları vardı. 2007-08’de emlak balonları patlayarak uzun dönemli bir durgunluk-kriz sarmalı ortaya çıktı.

a.2- 2008 Krizinden Bugüne

2008’de başlayan krizin önce ABD, Avrupa ve sonra da “yükselen piyasalarda” sürmesi, piyasalara pompalanan milyarlarca dolara rağmen durgunluğun sürekli hale gelmesi tabii ki en kırılgan ekonomik göstergelere sahip Türkiye’yi de etkisi altına aldı. 2007-08’den beri  sermayenin birikim krizi içinde olduğu dünya 2020 yılında emperyalist-kapitalist sistemin krizine, salgın krizini de ekleyerek rızaya dayalı hegomanyasında geri dönüşü olmayan bir eşik oluşturdu. Ekonomik krize; ekolojik kriz, iklim krizi, endüstriyel tarım krizi eşlik edince çok katmanlı birbirini tetikleyen ve şiddetini geometrik olarak artıran bir kriz döngüsü yarattı.

2020 yılında ise yaşanan salgınla birlikte, Covid-19 salgınına karşı devletlerin aldığı tutum giderek açığa çıkınca salgın koşulları altında direniş, mücadele ve örgütlenmenin yeni biçimleri ortaya çıkmaya başladı, devlet şiddetine yönelik direniş çok farklı coğrafyalarda eş zamanlı olarak ortaya çıktı.

Covid-19 salgını krizden çıkış yolu arayan uluslararası sermayenin can simidi oldu. Sağlıklı beslenmenin salgına karşı koruyucu etmenlerden biri olduğunun ortaya çıkması halk sağlığı sorunu olarak yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenmenin aciliyetini de gösterdi. Gıda üretimi ve tedariğinin sermaye ve devletlere bırakılmayacağı çok daha net bir biçimde görünür oldu. Dünyanın her yerinde gıda üretimi ve dağıtımına yönelik ağların, kooperatiflerin ortaya çıkması tabanda mayalanan hareketin ip uçlarıdır.

Kâr oranlarının düşmesinin diğer bir sonucuda oranları yükseltmek için savaş politikalarının devreye alınmasıdır. Dünyadan Suriye, Ukrayna ve şimdide Pasifik’te Tayvan krizi ile birlikte  Türkiye’deki ortalama kar oranlarının düşmesi de savaş politikalarının “görünmeyen” nedenidir. Irak, Libya ve Suriye’deki sürekli savaş bu sıkışmışlığın açılma çabasının görünür sonuçlarıdır. 

Yine bu dönemde Kooperatif örgütlenmesi mevcut siyasi iktidardan burjuva muhalefete, devrimci sosyalist hareketten işçi hareketine, üretici köylüler/köylü örgütlerinden konu üzerine kafa yoran düşün insanlarına kadar geniş bir yelpazede gündeme giriyor. Hemen her kesimde kooperatifçilik üzerine raporlar hazırlanıyor. İktidar, sermaye ilişkileri çerçevesinde finans, sigorta, bankacılık, hizmet sektörlerinde kooperatifler kurulmasını önemsemekte, tarım kooperatiflerini büyümeye ve ihracata yönlendirerek yeni bir “kalkınma stratejisine” bağlamak eğilimindedir. Düzen muhalefeti belediyeler aracılığıyla benzer bir strateji geliştirme eğilimine girmiştir. Tartışmayı sağlıklı yürütmek açısından kooperatif örgütlenmesinin ikili karakterini ve işçi-emekçilerin konuya nasıl bakması gerektiğini ve günümüzde neyin ve nasıl yapılacağını tartışmaya ihtiyacımız var.

b- 2007-08 Krizinden Günümüze Dayanışma Ekonomileri

b.1. Dayanışma Ekonomileri Tarihi

Kavram olarak kullanılmasa bile temeli dayanışma ve güvene dayalı olan kooperatifçilik hareketi 1800’lerin ortalarından itibaren işçi hareketinin hayata geçirdiği sonrasında farklı toplumsal kesimlerinde kullandığı bir örgütlenme modelidir. Yaşadığımız coğrafyada imece kültürü tarihsel bir referans olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu tarihsel dönemlerde komünler, kolektifler, kooperatifler, ağlar, kolektif kent bostanları anti-kapitalist zeminde hayatı örgütleyen farklı dayanışma ekonomisi modelleridir. 

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve Halk Cumhuriyetlerinin çözüldüğü, “Küreselleşmenin” başladığı 90’lı yılların başında itibaren  dayanışma/sosyal/toplumsal dayanışma ekonomileri kavramları kullanılmaya başladı. Değişen tarihsel koşullar kapitalizme ve piyasaya karşı direnişin yeni zeminlerini ortaya çıkarıyordu.

1996’da Lima’da yapılan toplantı ile toplumsal Dayanışma Ekonomileri Kıtalararası Dayanışma Ekonomileri Ağı kuruldu.  “Toplumsal Dayanışma Ekonomisi” terimi 90’lı yılların sonunda kullanılmaya başlandı. Daha sonra RIPESS ağına dönüşecek olan bileşenlerin 4 Temmuz 1997’de Peru’nun Lima kentindeki ilk toplantısında, 30’dan fazla ülkeden gelen katılımcılar, daha geleneksel toplumsal ekonomi yapılarıyla (dayanışma ekonomisinin bir dalı olan kolektif girişimler) daha bütünsel ve alternatif toplumsal dayanışma ekonomisi uygulamaları ve toplulukları arasında güçlü bir eklemlenme olması gerektiği konusunda mutabakata vardılar. Aslında Aralık 2002’de RIPESS ağı resmi olarak ilan edildiğinde, Fransızca ve İspanyolca konuşan ülkelerin çoğunda “Toplumsal ve Dayanışma Temelli Ekonomi” ifadesi kullanılıyordu, ancak RIPESS resmi adında bu ifadeyi değiştirip, dayanışma ekonomisinin toplumsal ekonominin ötesine geçen, sistemsel dönüşüm amacını vurgulamayı seçti. Yine de birçok ağ Dayanışma Ekonomisi terimini kullanmayı sürdürüyor ve kurumlar TDE’yi sıklıkla “Toplumsal ve Dayanışma Temelli Ekonomi” ifadesiyle anıyor.

 2007-08 krizi ile birlikte dayanışma ekonomileri, toplumsal dayanışma ekonomileri, sosyal ekonomiler olarak farklı adlandırmalarda olsa da yaygınlaşmaya başladılar. 

b.2 Dayanışma Ekonomilerinin Değerleri

Temel amaçları kâr değil toplumsal dayanışmadır. Gönüllülük, dayanışma ve güven ekseninde özkaynaklara dayalı bir çalışma ile sermaye ve devlete karşı özerklik ve bağımsızlığını korurlar. Bilgi üretimini kolektif bir biçimde gerçekleştirerek hem kendi içlerinde hem de diğer dayanışma ekonomileri ile birlikte, bilgiye insanlığın ortak üretimi olarak bakarak bilginin alınıp satılamayacağını ilke olarak benimserler. Toplumsal dayanışma ekonomileri kapitalist üretim ilişkilerine alternatiftirler. Dolayısıyla protestocu değil inşa edici özellikleri ile sürece katılan herkesi birlikte dönüşmeye motive eder, yönlendirirler. Kâr değil toplumsal dayanışma ve toplumsal ihtiyaç temelli olarak örgütlendikleri için piyasa hâkim olan değerler ve kültürden farklı bir bakış açısı geliştirirler. 

Bu doğrultuda farklı kıtalarda, farklı coğrafyalarda, anti-kapitalist zeminde hayata geçen örgütlenmeler giderek belirgin ilkeleri netleştirmeye başladılar. Yaklaşık 100 yıllık bir geçmişe sahip olan Uluslararası Kooperatifler Birliği’nin yedi ilkesi 200 yıllık kooperaif örgütlenmesinin birikiminden gelmektedir. Bu ilkelerin hayata geçirilmesinde UKB’yi yetersiz bulan farklı örgütlenmeler ilkeleri geliştirmek için yeni örgütlenme ve ilişki biçimleri ortaya koymaktadırlar. Bu örgütlenmeler içinde kıtalararası bir ağ olan RİPESS, toplumsal dayanışma ekonomisi, insanların ve gezegenin refahını; kâr artışı ve bilinçsiz ekonomik büyüme karşısında öncelikli gören, etik değerlere dayalı bir yaklaşımdır. RIPESS, kuruluş metninde ifade edilen;  “hümanizm, demokrasi, dayanışma, kapsayıcılık, yerellik, çeşitlilik, yaratıcılık, herkes için eşitlik ve adalet,  ülkeler ve halklar için saygı ve bütünleşme, Çoğulcu ve dayanışmacı bir ekonomi değerlerini esas alır.” diyerek ortaklaşmış ilkelerin neler olduğunu kamuoyuna duyurmuştur. Ripess toplumsal dayanışma ekonomilerini kapitalizme ve otoriter devletlere karşı bir alternatif olarak görmektedir.

Yaşadığımız coğrafyada son dönem kurulan, kadın hareketinin dinamizminin kooperatifçilik hareketindeki izdüşümü olan Simurg Kadın Kooperatifleri üst birliği ise kapsayıcılık, şeffaflık, hesap verebilirlik, katılımcılık, farklılıklara saygı, bağımsız bir kadın hareketi perspektifini paylaşmayı  temel ilkeleri olarak benimsemiştir. 

Bu ilkeler ve değerler pratik süreç içinde ortaya çıkan sonuçlarla değerlendirilmelidir. Hepimizin tanık olduğu gibi söylemde bu ilkeleri ve değerleri savunurken pratikte tam karşıtı şeylerde yapan örgütlenmeler bulunmaktadır.

 b.3  Kooperatif Hareketinin Pratiğine Bir Bakış

Krizin yaygınlaşması hayatta kalma sorununu çok daha acil hale getirince kooperatif hareketinde de bir genişleme eğilimi ortaya çıktı. Kentlerde yapı kooperatifleri, kırda batık tarımsal kalkınma kooperatifleri ve çiftçiyi borçlandıran Tarım Kredi Kooperatifleri Birliği’nden dolayı kooperatifçiliğe karşı olumsuz bir önyargı emekçi kesimlerde yaygındı. Özellikle Gezi Direnişi’nden sonra yaygınlaşan kooperatifler önyargıları kırarak kooperatif örgütlenmesinin yeniden meşruluk kazanmasını sağlamışlardır. Buda toplumsal pratiğin önemli bir kazanımıdır. Burada dayanışma ekonomisi değerleri ile gıda alanında başlayan çalışmanın kilit bir rol oynadığını vurgulamak gerekmektedir. Yoksa geçmiş dönemden kalan çok başarılı kooperatif örnekleri olmasına rağmen böyle bir etki yaratmaktan uzaktılar. 2019’dan beri de gıda dışı alanlardaki kooperatiflerde yaygınlaşmaya başlayarak tartışmanın öznesi olmaya başlamışlardır. Yayıncılar Kooperatifi, Tiyatro Kooperatifi, Hekimler Kooperatifi, Bisikletliler Hizmet Kooperatifi, Enerji kooperatifleri, Eğitim kooperatifleri en göze batan örneklerdir.

Salgında beslenme ile birlikte kooperatifçilik hareketinde de bir dönem kapanmaya başlamıştır. Alternatif olma iddiası ile kurulan kooperatiflerin bir çoğunun sistemin değerleri ile çalışmaları sonucu ya anti-kapitalist toplumsal dayanışma ekonomisi değerlerinden uzaklaşmaya başlamışlar ya da hiç uygulamamışlardır.

Şimdi kısaca genel olarak dayanışma ekonomilerinin pratiğinde konuşulmayan sorunlara bakalım.

2007-08 de başlayan dünyayı etkisi alan krizin yapısal olarak farklı görünümlerde sürmesi hayatta kalma sorununu giderek daha acil hale getirmiştir. Giderek yoksullaşan milyonlar daha kolektif hayatta kalma biçimlerine yönelmeye başladılar. Kooperatif örgütlenmesi Dünya ve Türkiye’de giderek daha meşru bir örgütlenmeye dönüşmeye başladı. Kooperatif örgütlenmesinin meşruluk kazanması anti-kapitalist mücadele sürecinde önemli bir eşik olsa da piyasa koşullarına göre üretim yapmak ve sadece ortaklarının çıkarlarını gözetmek giderek ana eğilim haline dönüşmeye başladı.  Kâr eksenli bir üretim ve satışa odaklanılması kooperatifçilik ve dayanışma ekonomisi değerlerinin göz ardı edilmesini de beraberinde getirmiştir.

Kooperatif ortakları içinde iş insanlarının olması, karar mekanizmalarında etkili olmalarında bir sakınca görülmemiştir.  İşleyişte şirketleşme ve ürünün/hizmetin öne çıkması değil markalaşma yönelimi ile dayanışma ekonomisi değil kapitalist işletme olma eğilimi baskın olmaya başlamıştır.  

Kamuya açık ilanla çalışma/iş arkadaşları aranması, çalışanlarına kapitalist iş ilişkileri ile yaklaşılması, whatsapp mesajı ile çalışanların iş akdinin sona erdirilmesi, zincir marketler gibi her yerde hatta bazen kooperatif olan bölgede şube açılması, talebin fazla olduğu ürünlere yönelinmesi, yerelliğin ortadan kalkması, kendilerinin üretmediği ürünlere kooperatif etiketinin basılarak, kendi üretimi gibi sunulması, üreticilerle ön anlaşma yapıp sonradan anlaşmaların iptal edilmesi, kooperatif eğitimlerinin neredeyse dijital alanla sınırlanması ve dijital pazarlama eğitimlerine dönüşmesi, en göze batan pratiklerdir. 

Kentteki gıda dağıtımı yapan kooperatiflerin bir kısmı Gıda Egemenliği perspektifini savunmakta, Katılımcı Onay Sistemini uygulamalarına rağmen sistemli bir şelikde üretici ziyaretleri ve KOS’u çalıştırmak yerine ürünlere analiz yaptırmayı savunmaya başlamışlardır. Üreticilere bilgi vermeden ürünlerine analiz yaptıranlar dahi vardır. Kentlerde özellikle temiz, sağlıklı gıdanın çok daha geniş toplumsal kesimler tarafından aranır hale gelmesi, istismarında önünü açmıştır. Kentte gıda dağıtımı yapan kooperatifler kırdaki üretici kooperatifini büyümeye zorlamış, bir kısmı aldıkları ürünlerin bedelini ödememiş, hatta ürün çekmeye devam etmişlerdir. Dayanışma için ürün alınan üretici kooperatiflerine ürünlerini iade etmekte beis görmeyenler mevcuttur. Gıda Egemenliği perspektifi taşımayan temiz gıdaya yada kooperatifçiliğe odaklananlarda ise fonla yada sermaye kurumlarının desteği ile çalışmak çok yaygınlaşmaya başlamıştır.

Kendisini kapitalizme alternatif, anti-kapitalist olarak tanımlayan bazı örgütlenmelerin birlikte çalıştıkları kooperatiflerden bilgi saklaması, üretici bilgileri paylaşmaması not edilmesi gereken noktalardan biridir. Hatta bir kooperatif iç ilişkilerinde yaşanan cinsel taciz olayını birlikte çalışılan kooperatiflere iletmemiş diğer kooperatifler başka bir kolektifin kendilerine attığı e-posta ile öğrenmişlerdir.  

Diğer yandan ülkedeki siyasal kamplaşmanın yaratığı elverişli koşullarda yerel yönetimler özellikle kadın kooperatiflerini siyasal olarak kullanılacak malzeme olarak görmektedirler. Bu kooperatifler yerel yönetimlerin uzantısı gibi çalışmakta, karar mekanizmasında bağımlı hale gelmektedirler. Yerel yönetimlerle çalışmalardaki olumsuz örneklerden biriside Tire Süt kooperatifi ile İzmir BB arasında yaşananlardır. İzmir BB ücretsiz dağıttığı sütü Tire Süt Kooperatifi’nden almaktaydı. Uzun süre bu biçimde giden ilişki son süreçte bozuldu. İzmir BB Tire Süt Kooperatifi’nden ihtiyacının % 30’nu almaya başladı. Kalan yüzde 70’i ise İzmir Köy-Koop’a bağlı diğer kooperatiflerden alma kararı aldı. Önceki anlaşmaya göre alt yapı kuran bir çok makina, araç ve ekipman alan Tire Süt Kooperatifi zor durumda kaldı. Başlayan iç tartışma sonucu son yapılan genel kurulda yönetime yeni bir kadro geldi. 

Kooperatif çalışmalarında bu dönemde ortaya çıkan kişisel çıkar, ego tatmini, sosyal çevre, akademik kariyer için kullanma eğilimininde altını çizelim. Toplumsal muhalefetin/hareketin çok zayıfladığı koşullarda bireylerin her olguya “bana ne faydası var? sorusu ile yaklaşmaları kolektif yapı ve örgütlere de yaklaşımlarına da yansımaktadır. Dayanışmayı kendisi ile dayanışma gösterildiği sürece savunan, kendi sorunları çözüldükten sonra ortak kolektif birikime katkı koymaktan imtina etme hali yaygınlığını ve sürekliliğini korumaktadır. 

Yeni yasada kooperatif yöneticilerine eğitim ve sertifikanın zorunlu hale getirilmesi ile akademide kooperatif ve tarım eğitimleri patlama yapmış, kooperatif uzmanları ve ücretli sertifika eğitimleri furyası başlamıştır.

Uzun zamandır toplumsal muhalefet saflarında yaygın olan sermaye sponsorluğu yada fonla çalışma bu alana da sirayet etmiştir. Çalıştaylar, sempozyumlar gibi hem örgütlenme sürecinde hem de üretim birimleri kurma sürecinde fonla çalışma giderek yaygınlaşmaya başlamıştır.  

Kooperatif çalışmalarında iş ayrımı yapan, sosyal medya yada medyada görünür işlere el atan yada sadece fikir üreten ama emek gerektiren işlere el atmayan gönüllüler de epeyce kalabalıktır.

Kolektifin mekanizmalarını işletmek, çalıştırmak yerine dedikodu kültürü ile kolektif mekanizmalardan kaçış eğilimi vardır. Kooperatif alanında öğrendikleri yada kooperatifin kolektif birikimini kişisel çıkarları için kullanmakta sakınca görmeyenlerde önemli bir başlık olarak karşımızda durmaktadır.

Birlikte hareket etme noktasında başarısız örneklerle dolu bir pratiğimiz var. Geçmiş tarihsel dönemden kalan Birlikler bürokratik kurumlar olarak varlığını sürdürmektedir. Milli Kooperatifler Birliği bunların üst birliği olarak halen varlığını sürdürmektedir. 70’lerde kurulan 12 Eylül 1980’de askeri cunta tarafından kapatılan 1996’da yeniden açılan Köy-Koop faaliyetini sürdüren bir birliktir. Daha çok yeni kurulan kooperatifler ve gıda topluluklarını kapsayan Kooperatif Dayanışma Ağı adlı watsapp grubu bir ağ olarak ciddi bir faaliyet ortaya çıkaramamıştır. Üzümkoop’un kurduğu WatsApp grubu Kooperatifçilik Platformu’da yüzlerce kooperatif olmasına rağmen ortak hareket etme noktasında herhangi bir pratik geliştirememiştir.

8 Kooperatif ve 1 Birliğin ortak deklarasyonu ile 2020’de kurulan Kır-Kent Ağı bileşenlerden birinde yaşanan cinsel taciz vakasının sonucu 2021 yılının sonbaharında üç bileşenin çekilmesi ile atıl kalmıştır. Kır-Kent ağı ortak bir örgütlenme olarak hayatı ortaklaştırmaya, sorunları birlikte çözmeye yönelik adımlar atarak farklı bir yol açmayı denemiştir. Tohum, bitki koruma, bitki besleme, çiftçiden çiftçiye birlikte öğrenme ve dayanışma ekonomisi, gıda egemenliği ve örgütlenme başlıklarını taşıyan birlikte öğrenme süreçleri organize etmiş, bileşenlerden aidat toplayarak fon oluşturmaya başlamış, her bileşenin olanaklar ve ihtiyaçlar listesini hazırlaması ile ortak bir havuz oluşturma yolunda adımlar atmıştır. İstanbul BB’nin İstanbul’da kurduğu Üreticiler ve Kooperatifler Pazarı’nda ortak çalışarak önemli bir deneyim gerçekleştirmişlerdir.

Bu dönemde kurulmuş Simurg Kadın Kooperatifleri Birliği (SKKB) katılımcı sayısını arttırarak faaliyetlerini sürdürmektedir. Burada aktif olan Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı (KEDV) ile SKKB arasındaki ilişki KEDV’in SKKB’nin sekreteryasını sürdürmek gibi organik bir ilişkidir. Bunun olumlu ve olumsuz sonuçlarını birlikte değerlendirmek gerekmektedir.

Son dönem hareketin ve örgütlenmenin sorunlarını çözmekten uzak, çözüm üretmeyen çalıştaylar birbirinin tekrarına dönüşerek tıkanmıştır.  Birçok ortak etkinlik deneyim paylaşımı ile herkesin kendi pratiğini güzellediği, kendisini anlattığı etkinliklere dönüşmektedir. 

c- Bu Süreçte Yerdeniz Kooperatifi Neler Yaptı, Neler Yapıyor? 

 Bu sürecin öznelerinden biri olarak “yaşamı birlikte örgütlüyoruz” hedefi ile başladığımız pratiğimizi eleştirel/öz eleştirel bir değerlendirmeye açmak için biz neler yaptık kısaca bakalım. 

Anti-kapitalist dayanışma ekonomisi olarak kâr etmeyi değil dayanışmayı önceliyoruz. Dayanışma ekonomisini bir bütün olarak görüyoruz, sadece kentliler için doğal gıda getirmiyoruz. Üreticiler, doğanın korunması, insani yaşam ücreti gibi pek çok konuyu da göz önüne alıyoruz. Kooperatif ürün fiyatları belirlenirken adil fiyat ilkesini uyguluyoruz. Süreç içinde herkesin insani geçimlik ücretini kazanacağı bir modeli esas alıyoruz. İnsani yaşam için gelir kriterimiz var, şu an bir geçiş aşamasında olduğumuzu varsayarak ara çözümler geliştiriyoruz. Yerel yönetimlerle gücümüz doğrultusunda ilişki kuruyor, bağımsızlığımızı koruyoruz.

Birlikte öğrenmeyi önemsiyor, bilmediğimiz konularda çevremizle açık ilişki kuruyoruz. Bilginin alınır satılır bir meta değil paylaşılabilir bir şey olduğunu düşünüyoruz. Atölyelerimizi ücretsiz olarak yapıyoruz. Kooperatif gönüllülerinin özne olmasını sağlamaya çalışıyor, katılımcılığı artırmaya çalışıyoruz. Okuma ve öğrenmeye karşı mesafeli olunmasına rağmen içe dönük birlikte öğrenme süreçleri örgütlüyoruz

Üreticilerle dayanışma ve güven temelli bir ilişki kurmayı önemsiyor, sorunlar olduğunda nasıl olumlu bir hale getirebiliriz diye düşünüyoruz. Üretici ödemelerini aksatmadan yapabileceğimiz süreçler üzerine kafa yoruyoruz. Üreticiye hiçbir ürünü geri göndermeme konusunda çabamız var. Ürünü satmaktan ziyade ürünün üretim süreçlerine tüketicileri dahil etmeye çalışarak yarı-üretici olmalarını önemsiyoruz.

Herhangi bir ürün çok talep edilse bile temel kriterlerimize uygun olmadığını düşünüyorsak kooperatife getirmiyoruz. Burada ikinci bir çözümümüz daha var. Birlikte dönüşmeyi önemsediğimiz için ekolojik üretime yönelen örgütlü üreticilerle bu dönüşüm sürecinde çalışmaya devam edip yarı-ekolojik olan ürünlerini alıyoruz. Üretici ziyaretleri ile ürünle ilgili aldığımız beyanları yerinde görüyor, Katılımcı Onay Sitemini (KOS)’u hayata geçirmek için pratik adımlar atıyoruz. Ürün ve üreticilerle ilgili geri dönüşleri üreticilerle konuşuyoruz.

İkinci faaliyet alanı olarak Teknik Elemanlar Kooperatifleşmesine bir adım attık daha ekolojik ve daha insani bir teknik eleman hizmetinin mümkün olduğunu düşünüyoruz. Bu çalışma da “Ofis değil kooperatifiz” perspektifi ile hareket ediyoruz.

Farklı toplumsal kesimlerle dayanışma ilişkileri sürdürüyoruz. Hak mücadelesi yürüten işçilere gıda desteği sağlıyor, şiddete uğrayan kadınlarla dayanışma ilişkileri geliştiriyoruz. Endüstriyel tarımın sera gazlarına etkisinden dolayı İklim Adaleti Koalisyonunun bileşeniyiz. Kadıköy Kent Konseyi Gıda çalışma grubu bileşeniyiz. Ayrılmadan önce Kır-Kent Ağı çalışmalarına aktif olarak katıldık. Pazarların halkın gıdaya ulaşma sürecinde önemli olduğunu düşündüğümüz için İBB Üretici ve Kooperatifler Pazarı’nın açılışında birlikte çalıştık. Pazar bileşenleri ile birlikte pazarda Gıda Egemenliği etkinliği düzenlenmesine katkıda bulunduk. Düzenlenme sürecinde La Via Campesina’dan gelen talep üzerine pazar bileşenleri La Via Campesina logosunu etkinlik afişinden çıkardı. Konu üzerine kamuoyuna özür açıklaması yapıldı.  Bir çok kooperatifinin kuruluş sürecine aktif destek vererek anasözleşmemizi kendilerine verdik. Temiz gıdayı sadece pestisit kullanımı ile ilgili görmüyoruz. Adapazarı’nda saldırıyı uğrayan Kürt işçilerin yanında olduğumuzu kamuoyuna deklere ettik. Mevsimlik işçi olarak başka bölgelere gitmeyip yaşadıkları bölgede kooperatif yada kolektif bir örgütlenme geliştiren kadın örgütlenmeleri ile dayanışmayı önemsiyoruz. Şimdi aktif olmasakta bir dönem İstanbul İşçi Sağlı ve İş Güvenliği Meclisi Beslenme Çalışma grubuna katkı verdik.

Tabiki bu süreçte kooperatifçiliğin yaygınlaşması için başka kriterler bakmadan verdiğimiz destekler sonucu faaliyete başlayan kooperatiflerden kapananlar, kolektif bilgiden yaralanarak daha sonra ticarileşenler oldu. Bu tarafımıza yazılması gereken eksikliklerden biridir. Bu süreçten çıkardığımız önemli derslerden biri bundan sonra dayanışma ekonomisi değerleri ile hareket edecek olanlara destek vermek ve sürecin takipçisi olmaktır.

Websitesi ile bugüne kadar ki bilgi birikimimiz ve deneyimimizi ortak kullanıma açtık. Dünyada alanımızla ilgili örgütlenmeleri takip ederek çıkan yazıları çevirerek, sitemizde yayımlıyoruz.

Kooperatif faaliyetini yürütürken kooperatifimizle ilişkisini kestiğimiz yada kendisi kooperatiften ayrılan gönüllülerimiz oldu. Bu süreçlerde bütün kolektif mekanizmaların işletilmesi noktasında azami özen gösterdik. Bazen bir buçuk yılı bulmasına rağmen bu mekanizmaları işletmekte ısrarcı olduk. Biliyoruz ki dayanışma ekonomileri birlikte dönüşme örgütlenmeleridir.

Yasal olarak Yerdeniz Sosyal İşletme ve Hizmet Kooperatifi üst şemsiyesini kullanıyoruz. Göztepe Kooperatifi, Kuzguncuk Kooperatifi resmi olarak Yerdeniz şubesiyken kendi içinde özerk faaliyet sürdürmektedir, ayrılıp bağımsız bir kooperatif olmak isterlerse ayrılabilirler. Bu mekanizma ile maliyetleri daha düşük tutabiliyor ortak masrafları üçe bölüyoruz. Ürün sirkülasyonları yapabiliyoruz. Kooperatiflerin bulundukları semtlerde gönüllü mekanizmaları dışında kooperatif dostları mekanizmasını da geliştirerek semt/mahalle ölçeğinde örgütlenmeyi genişletmeye çalışıyorlar.

Mevcut zemin

Yeniden meşruluk kazanan kooperatif örgütlenmesi üç farklı eksende gelişmektedir.

a- Sermaye, devlet ve partilerden bağımsız anti-kapitalist dayanışma ekonomileri

b- Mevcut AKP hükümetinin bakanlık, kalkınma ajansları, il özel idareleri ve belediyeler aracılığıyla yaygınlaştırdığı kooperatifler, Tarım Kredi kooperatifleri Birliği aracılığıyla açılan Kooperatif Market zinciri. Özellikle kadın kooperatifleri Avrupa Birliğinden alınan fonlarla kurdurulmakta yada olanlar teşvik edilmektedir.

c- CHP’li belediyeler aracılığıyla yaygınlaştırılan kooperatifler.

Kooperatifçilik hareketinde gelinen eşik hepimizi sorumluluk almaya zorlamaktadır. Derinleşen ve ağırlaşan kriz kooperatiflerin kırda ve kentte yeniden meşruluk kazanıp yaygınlaşmasını sağlamıştır. Bir yanı ile olumlu olan bu süreç dayanışma ekonomileri ve anti-kapitalist örgütlenmeler için ciddi bir zemin oluşturmaktadır. Diğer yandan bu hızlı büyüme dar pratikçilik biçiminde gelişmektedir. Hayatta kalma araçlarından biri olarak görülen tek başına değil de başkaları ile birlikte sorunlara çözüm arama ve ekonomik örgütlenme yaratma çabası can havli ile yapılmaktadır. Burada hayatta kalmak için kurulan kooperatifler önceliğimiz olmamasına rağmen bu örgütlenmelerde kooperatifçiliğin vazgeçilmez ilkelerinden olan toplumsal dayanışma ve güvenin  önemli bir başlık olduğunu biliyoruz. Önceliğimiz kendimizden başlamak üzere, kendisini mevcut düzene karşı alternatif olarak tanımlayan anti-kapitalist dayanışma ekonomisi olarak tanımlayanlardır.

Bu zemin kooperatif örgütlenmesinin ikili karakterini de göstermektedir. AKP, CHP ve sermaye destekli vakıflar, örgütlenmeler kooperatifleri kapitalist işletme olarak görmekte ve öyle yönlendirmektedirler. Girişimcilik ve pazarlama en temel kavramlarıdır. Genellikle kadın kooperatifleri olarak kurulmakta ve yerel yönetimler ile bir biçimde ilişkili olmaktadırlar. Neredeyse bütün eğitimlerde girişimcilik ve dijital pazarlama öne çıkarılmaktadır. Kapitalist iş hayatının bütün değerlerini ve kavramlarını bu tip kooperatiflerde görmek mümkündür. Öz kaynaklara dayanmak yerine hibe, fon gibi dış kaynaklara yönlendirilmektedirler. Bunlara karşı mücadelemiz açık ve net olmalıdır. 

Kıssadan Hisse,

Yukarıda değinilen pratik sonuçlar kooperatif örgütlenmesinde bir dönemin kapandığını göstermektedir. Şimdi bu topraklarda tarihsel olarak oluşmuş olan imece kültürünü içine alan anti-kapitalist toplumsal dayanışma ekonomisi değerlerini/kavramlarını referans alacağımız, pratik olarak bunu uygulayacağımız, ilişkilerimizi  kapitalist üretim ilişkilerine alternatif olan bu değerler üzerinden kuracağımız yeni bir döneme girmiş bulunuyoruz. 

Anti-kapitalist dayanışma ekonomileri kapitalist üretim ilişkileri ile çevrilmenin yarattığı olumsuzlukları ve sınırları dikkate alarak ufuklarını yitirmeden geçici/ara çözümler üretebilirler. Fakat bu çözümler toplam pratiklerinin çok azını oluşturmalıdır. Bu perspektife uzak kalanlar kapanma yada ticarileşme eğilimine girme tehlikesi ile karşı karşıyadırlar. Kendimizden başlayarak kooperatif pratiğimizi kolektif eleştiriye açarak tartışmaya başlama noktasında bir adım atıyoruz. Yaşanan süreç hepimize sorumluluk yüklemekteher birimizin pratiği, genel pratiği etkilemektedir. Dayanışma ekonomileri bu olumsuzluklar ve sınırlar ile baş etmek için birbirleriyle ilişkilerini geliştirmeli, kendi kavramlarınıda üreterek daha dayanıklı kolektif ağlar inşa etmelidirler.