Katılımcı Onay Sistemi – KOS

(Katılımcı Onay Sertifikasyon Sistemi Atölyesi Notları, 18.02.2020)

KOS Nasıl Ortaya Çıktı?

Endüstriyel tarıma alternatif olarak ortaya çıkan organik tarım sisteminin zaman içinde endüstriyelleşmesi ve şirket tarımı haline gelmesi nedeniyle çiftçiler alternatif bir sistem yaratmak için kolları sıvadılar.

1972 yılında da farklı ülkelerde organik tarım uygulamalarını devreye sokan örgütler bir araya gelerek Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu’nu (International Federation of Organic Agriculture Movements /IFOAM) oluştururlar. Fakat aradan geçen 40 yılda organik hareket kendi başarısının kurbanı olur: Başarılı uygulamaları ve geniş kitlelerce kabulu sonucunda gitgide yaygınlaşan organik hareket, ana akımca da benimsenir ve hakim tarım gıda zincirinin bir halkası haline gelir. Üreticilerle tüketicilerin doğrudan iş ve güç birliği yaparak oluşturdukları bu sistem artık, büyük şirketlerin ve devletlerin dahil olduğu, üçüncü parti sertifikasyon şirketlerinin hakim olmaya başladığı, küçük üreticileri ve alt sınıfları dışarıda bırakan son derece bürokratik ve teknik bir uygulama haline dönüşür. ( Ekin Kurtiç)

2008 yılında İtalya’da gerçekleştirilen PGS Task Force’da, Katılımcı Garanti/Onay Sertifikasyon sistemi “üreticilerin ürünlerini paydaşların aktif katılımına dayanan ve güven, sosyal ağlar ve bilgi alışverişi üzerine kurulu bir sistem ile sertifikalandıran, yerele dayalı kalite teminatı” (IFOAM 2010) olarak tanımlanmıştır. Katılımcı Onay Sertifikasyon hakkında IFOAM (Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu) ve Latin Amerika Agroekoloji Hareketi tarafından düzenlenen ilk uluslararası toplantı 2004 yılında Brezilya’da gerçekleştirilmiştir. Bugün dünyada birçok farklı katılımcı sertifikasyon ağları vardır ve bunlar her zaman aynı organizasyon metodu ve sürecini uygulamazlar. Aksine, katılımcı sertifikasyonun en önemli özelliği yöredeki sosyal, ekonomik, politik ve coğrafi koşulları göz önünde bulunduracak şekilde yerel çeşitliliğe önem vermektir. Fakat yine de Katılımcı Onay Sertifikasyon sisteminin dayandığı bir takım ortak idealler ve felsefe vardır.

Katılımcı Onay Sertifikasyon sistemi hiç şüphesiz ki organik tarımın temiz ve doğal üretim ideallerine karşı çıkmaz. Fakat bu sistem, küçük aile çiftçilerinin erişimine büyük ölçüde kapalı olan ve “organik tarım hakkında daha çok şirketlere yönlendiren ve indirgemeci bir yaklaşıma sahip olan” sertifikasyon sisteminin karşısındadır ve bu sisteme bir alternatif sunar.

Katılımcı Onay Sertifikasyon Sistemleri Neleri İçerir?

  1. Bilge köylü tarımı / örgütlü küçük üreticileri desteklemek

Binlerce yıllık deneyim ve imece kültürünün bir sonucu olan bilge köylü tarımını günümüz koşullarında çok farklı disiplinlerin katkısı ile ortak bir mecrada üretimi birlikte yapmak. BM Köylü Hakları Deklarasyonu küçük köylü üretiminin endüstriyel üretimden daha fazla gıda ürettiğini kabul etti.

  1. Sorumluluk temelinde katılımcılığı, yerelliği ve yatay örgütlenmeyi geliştirmek,

tarladan sofraya kadar olan zincirde bulunan bütün toplumsal kesimler ve örgütlenmelerin üretilen ürünün doğal, temiz ve adil bedellerle üretildiğinin garantörü olduğu bir taban örgütlenmesinin birlikte inşa edilmesi

  1. Üretimle ilgili teknik kontrollerin üçüncü kişilerce ya da sertifikasyon kurumlarınca yapılması yerine, benzer üretim süreçlerine sahip çiftçilerin birbirlerini gözlemleyerek,  yerel bilgi ve deneyimlerini paylaşarak yapılmasını savunur . Yarı-üreticiler, ziraatçiler ve gıdacılar de üreticilerle birlikte tarla ziyaretlerinde bulunuyor ve bu sayede sertifikasyon ve kalite güvencesi sürecinde yer alıyorlar. Bu şekilde hem bilgi, hem de denetim yatay olarak paylaşılıyor.
  2. Güvene dayalı dürüstlük yaklaşımı

En önemli prensiplerden biri de güven elbette ki. Doğrudan tarla ziyaretlerinde ya da hakemlik sürecinde yer almayan bileşenlerinde de süreci takip edebilmeleri amaçlanıyor. Tarla ziyaretleri ve hakemlik süreci bir cezalandırma mekanizması olarak ele alınmamakta, bunun yerine fikir değiş tokuşu ile üretim sürecindeki zorluklar ve eksiklikler paylaşılıyor ve güvene dayalı ortak çözümler aranıyor.

  1. Herkes tarafından izlenebilir, şeffaf bir süreç

Üretim sürecinden son kullanıcıya giden süreçte yer alan her örgütlenme bu sürece dahil edilerek sürecin her aşamasının katılan her kurum tarafından her an izlenebildiği bir mekanizma üretimden fiyatlandırmaya kadar bütün başlıkları kolektif izlenime ve denetime açmaktır.

  1. Üretici ile yarı-üretici arasında birlikte öğrenme sürecini geliştirme

Burada hem yarı-üreticinin hem üreticinin birlikte öğrenme süreçlerinde farklı yollar izlenmeli. Çiftçiden çiftçiye birlikte öğrenme süreçlerine yarı-üreticler de katılmalı, yarı-üreticlerin örgütlenme süreçlerine birlikte öğrenme süreçlerine çiftçiler katılmalı, çiftçiler, yarı-üreticler, ziraat ve gıda mühendislerinden oluşan bir ekiple sorunların çözümü takip edilmelidir.

  1. Sentetik kimyasallardan uzak, çevreyi kirletmeyen, yerel/yadigar tohumları kullanan tarımsal uygulamaları temel alma

Bu konuda bilge köylü tarımı uygulamalarını çağdaş bilgi ile de destekleyerek yerel/yadigar tohumların korunması, üretilmesi ve dağıtılmasını  önüne hedef olarak koyar.

Sentetik kimyasallar yerine karışımlar, tampon bölgeler, ağaçlandırma vb başlıklar içeren doğal önlemleri uygulamayı tercih eder.

  1. Kontrol, denetim ve işleyiş mekanizmalarında doğrudan üretici ile yarı-üreticinin birlikte kolektif çalışması

Üretimle ilgili teknik kontrollerin üçüncü kişilerce ya da sertifikasyon kurumları gibi analiz sistemini içeren aracılar yerine, benzer üretim süreçlerine sahip çiftçilerin yerel bilgi ve deneyimlerini paylaşarak üretim süreçlerini kolektif olarak gerçekleştirecek dayanışması zemini oluşturulur.

Yarı-üreticiler gıdacılar ve ziraatçiler de üreticilerle birlikte tarla ziyaretlerinde bulunuyor ve bu sayede sertifikasyon ve kalite güvencesi sürecinde yer alıyorlar. Bu şekilde hem bilgi, hem de denetim yatay olarak paylaşılıyor.

Gıda Egemenliği ve KOS:

Televizyonlarda yayınlanan kamu spotu görsellerinde ve sermaye gruplarının kullanımında görüldüğü gibi egemenler gıda güvenliği,  biz gıda egemenliği diyoruz. Gıda egemenliği; ne üretileceğine, nasıl üretileceğine, ne kadar üretileceğine ve kim için üretileceğine üreticilerin ve yarı-üreticilerin bir araya gelerek karar vermesidir. Gıda egemenliği gıdanın nasıl üretildiğini tanımlayan gıda güvenliğini ve toplumun ne kadar gıdaya ihtiyacı olduğunu gösteren gıda güvencesini kapsar.

Gıda egemenliği tesisinde 3 ana nokta vardır, bunlar; üretimin başladığı nokta tohum, üretim tarzı ve insanlarla buluşturma tarzıdır… ( Ayrıntılı bilgi için Ekte bulunan La Via Campesina’nın Nyeleni Deklarasyonu’na bakılabilir)

Gıda egemenliği gıda meselesini bir sınıf meselesi olarak görür. Kapitalist gıda üretim sürecinin karşısına kır ve kent emekçilerinin gıda sistemini çıkarır.

Gıda egemenliği gıda meselesini bir ekoloji meselesi olarak görür. Doğayla uyum içinde üretim yapılmasını savunur.

Gıda egemenliği gıda meselesini bir toplumsal cinsiyet meselesi olarak görür. Hayatın her alanında toplumsal cinsiyet rolleri ile hesaplaşır, pratik adımlar atar. Kadın çiftçilerle çalışmayı öncelik haline getirir.

Gıda egemenliği gıda meselesini bir göçmen işçi meselesi olarak görür. Yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalan göçmen emekçilerle dayanışmayı önemser.

Gıda egemenliği gıda meselesini bir mevsimlik işçi meselesi olarak görür. Bununla mücadele etmek için önüne somut hedefler koyar.

Yaşadığımız topraklarda kapitalist gıda üretiminin en üst örgütlerinden biri Gıda Güvenliği Derneğidir(http://www.ggd.org.tr/). Her yıl gıda güvenliği kongresi düzenleyen dernek ne ile mücadele ettiğimizin somut örgütsel biçimidir. Kullandığı gıda güvenliği kavramının nasıl sermaye ve devletin kullandığı bir kavram olduğunu net olarak bize ifade etmektedir. Bu derneğin üye bileşimine baktığımız zaman karşımıza gıda tekelleri çıkmaktadır.

Şirket tohumlarıyla tek başına ürün elde edemezsin, sulaman, gübrelemen, ilaçlaman lazım. Tohumu satan firmalar aynı zamanda kimyasal zehirleri de satan firmalar. Monsanto, Sycntech, BASF, Dupont gibi. Pazarı ve pazar payını ele geçirmek için tekelci firmalar tohumu ele geçirmeye çalışıyorlar. Gıda egemenliğinin ve KOS’un tesisi için yerel/yadigar tohumların korunması önemli.

Üretim tarzı bakımından da endüstriyel üretim ve yeni bir pazar olarak açılan organik üretim var. Burada iki ayrı sistem söz konusu. Birincisi temaslı sistem(KOS), diğeri temassız sistem(Organik Sertifikasyon). Kolektif ve ortak inşa sürecinde tüm sorumluluklar da ortaklaştığında sorunun çıkışına ve müdahale edilişinde de ortak sorumluluk alınır.

Organik tarım şirket tarımıdır. Sertifika veren, tohumu sağlayan, gübreyi, ilacı sağlayan şirketlerdir. Temaslı sistem de ise Bilge Köylü Üretim (ekolojik tarım veya agroekoloji) ve KOS olmalı. Bilgiye, bulguya dayalı, yerel tohumları kullanan bir tarım olmalı. İnsanlarla buluşturma tarzı ise aracısız olmalı. Semt pazarları, kooperatifler gibi…

Topluluk/Toplum Destekli Tarım ve KOS:

Üretici ile tüketicinin aracısız olarak bir araya geldiği, ön alım garantili sistemlerdir. Topluluk/toplum destekli tarımda genellikle mevsimlik taze sebze ve meyveler üzerinden ürün anlaşması yapılır. Topluluk/toplum destekli tarımda 4 ana unsur vardır. Bunlar;

Üretici ile tüketicilerin karşılıklı taahhütlerine dayalı bir ortaklık temelinde kurulur. Üretici ürün sağlamayı tüketiciler de para ve/veya işgücü sağlama taahhüdünde bulunur. Yerel ürün ve üreticilerle çalışılır. Karşılıklı dayanışma esastır. Üretici ve tüketici aracısız olarak bir araya gelir, güven temelli bir çalışma esastır.

Temaslı bir sistemdir, KOS’un gereklerini ortaya koyar ama gıda egemenliği perspektifi yoktur.

KOS’a Geçiş Aşaması Nasıl Olmalı:

  1. Üreticilerle ortak örgütlenme sürecinde ürün ve üretim süreçlerinin planlanması
  2. Üretici ziyaretleri ile üretimin ve üretim süreçlerinin yerinde görülmesi
  3. Mali kaynakların uygunluğuna göre sözleşmeli ön alım garantisinin verilmesi
  4. Üreticinin örgütlenmesi, köydeki üreticilerin birbirini denetlemesi
  5. Üretici ile toplumsal dayanışmanın geliştirilmesi
  6. Köylüden köylüye birlikte öğrenme sisteminin hayata geçirilmesi
  7. İlerleyen zamanlarda ortak logo ile KOS sisteminin gelişmesi
  8. Gıda egemenliği perspektifiyle çalışmalara devam edilmesi

KOS Örnekler:

Ecovida (Ekoyaşam – Ekolojik Tarım Ağı) – Brezilya

Çiftçinin beyanı ile başlar. Örgütlü üreticiler birbirlerine hakemlik yapar, üretici ziyaretleri ile çeper kentli tüketicileri içine alacak şekilde genişler. Sertifika Ecovida Derneği tarafından verilir. Brezilya’da KOS üzerinden satış yapılabilmesi yasaldır.

CNG (Doğal Yetiştirilmiş Sertifikalı) – ABD
Çiftçilerin birbirini denetlediği bir sistemdir. Organik ürün üreten ama organik sertifika maliyetlerinden bıkan çiftçiler tarafından geliştirilmiş alternatif bir sertifikasyon sistemidir.

Nature/Progres (Doğa ve Gelişim) – Fransa

Komşuluk temelinde bir işleyişleri vardır. Dernek tarafından, (2 üretici, 2 tüketici, 2 de gıda işleyicisi bir araya gelerek) 6 kişiden oluşan sertifikasyon komiteleri oluşturulur. Tarla ziyaretlerini bu komisyonlar aracılığıyla yaparlar. Yerel komite ziyaret sonrası rapor düzenler ve sertifikasyonu bu rapor doğrultusunda federasyon verir.

EK: 1 https://nyeleni.org/DOWNLOADS/newsletters/Nyeleni_Newsletter_Num_13_TR.pdf ( 2013 İngilizce, 2015 Türkçe Bülten)

La Via Campesina ( Uluslarrası Köylü Örgütü) Nyeleni Deklarasyonu

Nyeleni Bildirgesi

23-27 Şubat, 2007

Nyeleni Köyü, Selingue, Mali

Biz; köylüleri, aile çiftçilerini, balıkçıları,yerli toplulukları, topraksızları, kırsal işçileri, göçmenleri, göçerleri, orman topluluklarını, kadınları, gençleri, tüketicileri, çevre ve kent hareketlerini temsilen 80 ülkeden gelen 500’den fazla insan, Mali’de Selingue’nin Nyeleni köyünde, küresel gıda egemenliği hareketini güçlendirmek için toplandık. Bunu, taş üstüne taş koyarak yapıyoruz, yerel geleneklere göre yapılan kulübelerde kalıyoruz ve Selingue toplumu tarafından üretilen ve hazırlanan gıdayı tüketiyoruz. Kendi kollektif çabamıza, kendi tarımını yaparak toplumunu en iyi şekilde doyuran Malili efsanevi köylü kadından aldığımız ilhamla “Nyeleni” adını veriyoruz.

Birçoğumuz gıda üreticisiyiz ve dünyanın bütün halklarını doyurma kabiliyetine, istek ve iradesine sahibiz. Gıda üreticileri olarak bizim mirasımız insanlığın geleceği için yaşamsal önemdedir. Bu özellikle, gıda ve tarım hakkında bilginin tarihsel yaratıcıları olan ve değerleri küçümsenen kadınlar ve yerli topluluklar için böyledir. Fakat bizim sağlıklı , iyi ve bereketli gıda üretme kapasitemiz ve mirasımız neo-liberalizm ve küresel kapitalizm tarafından tehdit edilmekte ve zarar görmektedir. Gıda egemenliği bize gıda üretimindeki bilgi ve kapasitemizi koruma ve sağlamlaştırma ümidini vermektedir.

Gıda egemenliği, halkların ekolojik mantık dahilindeki sürdürülebilir yöntemlerle, kültürel olarak uygun, sağlıklı gıda üretme ve kendi gıda, tarım sistemlerini tanımlama hakkıdır. Piyasaların veya şirketlerin talebini değil, gıdayı üretenleri, dağıtanları ve tüketenleri gıda sistemleri ve politikalarının merkezine koyar. Gelecek nesillerin çıkarını ve içerilmesini savunur. Halihazırdaki şirket ticareti ve gıda rejimine direnerek onu parçalayacak bir stratejiyi ve yerel üreticilerin gıda, çiftçilik, göçerlik ve balıkçılık sistemlerini belirlemesine ilişkin yönelimleri sunar.

Gıda egemenliği, yerel, ulusal ekonomileri ve piyasaları öncelikli tutar; köylü ve aile çiftçiliğine dayalı tarıma, küçük balıkçılığa, göçerlerin yön verdiği otlatmaya, ve çevresel, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirliğe dayalı gıda üretimi, dağıtımı ve tüketimine imkan verir. Gıda egemenliği tüm halklar için adil bir gelirin sağlanmasını güvence altına alan saydam bir ticareti ve tüketicilerin gıda ve beslenme üzerinde kontrol hakkı olmasını destekler. Gıda egemenliği, topraklarımızı,bölgelerimizi, sularımızı, tohumlarımızı, hayvanlarımızı, biyo-çeşitliliğimizi, kullanma ve yönetme hakkının gıdayı üreten ellerde olmasını teminat altına alır. Erkekler, kadınlar, halklar, ırksal gruplar, toplumsal sınıflar ve nesiller arasındaki eşitsizliğin ve ezme-ezilmenin olmadığı yeni toplumsal ilişkileri ifade eder.

Nyeleni’de sayısız tartışma ve etkileşimden sonra gıda egemenliği konusundaki kollektif anlayışımızı derinleştirdik, iktidarımızı yeniden elimize alma ve özerkliğimizi muhafaza etme için mücadele eden hareketlerimizin tikel gerçekliklerini öğrendik. Hareketimizi inşa etme ve kollektif vizyonumuzu geliştirme için ihtiyaç duyduğumuz araçları şimdi daha iyi anlıyoruz.

Ne için savaşıyoruz?

  • Herkese iyi kalitede, yeterli, karşılanabilir, sağlıklı ve kültürel olarak uygun gıda sağlayabilmek için bütün halkların, ulusların ve devletlerin kendi gıda üretme sistemlerini ve politikalarını belirleme yetisine sahip olduğu,
  • Kadınların gıda üretimindeki rolleri ve haklarının tanındığı ve saygı gösterildiği, bütün karar alma organlarında kadınların temsil edildiği;
  • Ülkelerimizdeki tüm halkların onurlu yaşadıkları, emeklerinin karşılığında hayatlarını sürdürecek bir ücret aldıkları, evlerinde kalmayı sürdürme fırsatlarının olduğu;
  • Gıda egemenliğinin halklar, topluluklar, devletler ve uluslararası kurumlarca temel bir insan hakkı sayılarak tanındığı ve uygulandığı;
  • Toprağın, suyun, denizin, tohumun, besi hayvanlarının ve diğer biyo- çeşitliliklerin ekolojik olarak sürdürülebilir yönetimi çervesinde kırsal çevreleri, balık stoklarını, doğal peyzajı ve gıda geleneklerini koruyabildiğimiz ve rehabilite edebildiğimiz;
  • Geleneksel bilgi, gıda, dil ve kültür çeşitliliğimize ve kendimizi örgütleme ve ifade etme biçimlerimize saygı duyduğumuz ve değer verdiğimiz;
  • Köylülerin toprak üzerindeki haklarını garantileyen, yerli halkların bölgelerini koruyan ve savunan, balıkçılık alanlarında ve bağlı ekosistemlerde balıkçı toplulukların kontrol ve erişim haklarını temin eden, göçer meralarında ve göç yollarında göçer topluluklara kontrol ve erişim tanıyan, adil ücretli onurlu bir iş ve herkes için emek haklarını garanti eden, gençler için geleceği teminat altına alan gerçek ve entegre bir toprak reformunun olduğu;
  • Toprak reformunun üreticiler ve tüketiciler arasında karşılıklı bağımlılığı güçlendirdiği, topluluğun hayatta kalmasını, sosyal ve ekonomik adaleti, ekolojik sürdürülebilirliği garanti altına aldığı, kadın ve erkeklere eşit hak tanıyarak yerel otonomi ve yönetimleri gözettiği, halkların kendi kaderlerini tayin ve bölge haklarını garantilediği,
  • Köylüler, yerli halklar, küçük balıkçılar, göçerler veya diğerlerinden de olsak, toprak ve bölgelerimizi halklarımız arasında adil ve barışçıl bir şekilde paylaştığımız;
  • Doğal veya insan kaynaklı felaketlerde, çatışma sonrası durumlarda gıda egemenliğinin yerel iyileştirme çabalarını güçlendiren ve negatif etkileri azaltan bir “sigorta” görevi gördüğü, etkilenen toplulukların aciz olmadıklarını hatırladığımız ve öz-yardım için güçlü yerel örgütlenmenin iyileşme için anahtar olduğu;
  • İnsanların maddi, doğal ve ruhsal mirasları hakkında karar alma gücünün savunulduğu;
  • Bütün halkların bölgelerini ulus ötesi şirketlerin saldırılarından korumaya hakları olduğu bir dünya için savaşıyoruz.

Neye karşı savaşıyoruz?

  • Emperyalizme, neo liberalizme, yeni sömürgeciliğe, ataerkilliğe ve hayatı, eko sistemleri ve kaynakları yoksullaştıran bütün sistemlere; uluslararası finans kurumları, Dünya Ticaret örgütü, serbest ticaret anlaşmaları, ulus aşırı şirketler ve kendi halklarıyla uzlaşmaz bir çelişkide olan hükümetler gibi yukarıda sayılanları destekleyen tüm unsurlara;
  • Küresel ekonomide fiyatların üretim maliyetinin altına düşmesine yol açan gıdada dampinge,
  • İnsanların, sağlığın ve çevrenin önüne kârı koyan şirketlerin bizim gıdamız ve gıda sistemimiz üzerindeki tahakkümüne;
  • Gelecekteki gıda üretme kapasitemizi azaltan, çevreye zarar veren ve sağlığımızı riske atan tüm teknoloji ve pratiklere; genleri değiştirilmiş hayvan ve bitkilere, terminatör tohum teknolojisine, endüstriyel su kültürüne ve tahripkar balıkçılık pratiklerine; endüstriyel sütçülükteki sözde “beyaz devrim” uygulamalarına, “yeni” ve “eski” sözde yeşil devrime, ve endüstriyel biyo-yakıt monokültürünün “yeşil çöllerine” ve diğer plantasyonlara;
  • Gıdanın, temel ve kamu hizmetlerin, bilginin, toprağın, suyun, tohumların, besi hayvanlarının ve doğal mirasımızın özelleştirilmesine ve metalaştırılmasına;
  • Doğal mirasımıza ve çevremize zarar veren, insanları yerlerinden eden maden endüstrisine ve kalkınma modeline/projelerine;
  • Savaşlara, çatışmalara, işgallere, ekonomik ambargolara, kıtlığa, insanların yer değiştirmeye zorlanmasına ve topraklarına el konulmasına, bunlara neden olan ve destekleyen bütün hükümetlere; çevremizi ve kapasitemizi yok eden, çatışma ve felaket sonrası yeniden yapılanma programlarına;
  • Haklarımızı korumaya ve savunmaya çalışanların suçlu haline getirilmesine;
  • yeni sömürgecilik şekilleri yaratan, yerel çevrelerle gıda sistemlerine GDOları tanıştıran, ve dampingi gizleyen gıda yardımlarına;
  • Dünyanın her yerindeki kadınları, zengin çeşitlilikteki tarımsal, yerli, göçer ve balıkçı toplulukları marjinalize eden ataerkil ve vesayetçi değerlerin küreselleşmesi ve uluslararasılaşmasına karşı savaş veriyoruz.

Bu konuda neler yapabiliriz?

Selingue’deki yerel toplulukla Nyeleni’de bir toplantı alanı yaratmak için nasıl çalıştıysak, aynı şekilde gıda egemenliği için ittifaklar kurup, birbirimizin mücadelesine destek vererek kollektif hareketimizi güçlendirmek ve yaratıcılığımızı, gücümüzü, dayanışmamızı gıda egemenliğinden yana olan halklara uzatmak için de kararlıyız. Gıda egemenliği için verilen her mücadele, dünyanın neresinde olursa olsun bizim mücadelemizdir.

Bu sentez belgede detaylıca açıklanan gıda egemenliği vizyonunu dünyanın tüm halklarıyla paylaşmak için bazı kollektif eylemliliklerde karar kıldık. Bu eylemleri, kendi yerelliğimizde ve bölgelerimizde, kendi hareketlerimizle ve diğer hareketlerle dayanışma halinde uygulayacağız. Nyeleni’de bizlerin yanında olamayanlarla vizyonumuzu ve gıda egemenliği konusundaki eylem gündemimizi paylaşacağız, böylece Nyeleni’nin ruhu tüm dünyaya yayılacak ve gıda egemenliğini dünyanın her yerindeki halklar için bir gerçeklik haline getirecek gücün oluşmasını sağlayacak.

Sonuç olarak, Mali’deki köylü hareketlerine ve ROPPA’ya (Batı Afrika Üretici ve Çiftçi Örgütleri Ağı) gıda egemenliği hakkındaki taleplerinin Mali’de ve sonrasında tüm Afrika’da gerçekleşmesi için verdikleri mücadelede koşulsuz ve sarsılmaz desteğimizi sunuyoruz.

Şimdi gıda egemenliği zamanıdır!

Özetle, Via Campesina (VC); toprağa erişmek, onu savunmak ve kullanmak, gıda egemenliği, biyoçeşitlilik ve genetik kaynaklar, sürdürülebilir bir köy tarımı, insan haklarının savunulması, erkek ve kadınların eşit katılımı için mücadele eder. Eşit iktisadi ve yasal ilişkileri hedefler. Kırsal alan örgütleri arasında birlik ve dayanışmayı geliştirmek için köylü ve yerli hareketlerini koordine eder.

Uluslararası bir bir mücadele örgüt olan Via Campesina; uluslararası düzeyde sesini şu ilkelerle duyurmayı hedefler:

1-Adem-i merkeziyet, örgütlerin özerkliği, dayanışma, çeşitlilik ve bağımsızdır.

2-Küreseldir.

3-Sürdürülebilir bir köy tarımını savunmak için dünya çapında neoliberalizme karşı mücadele eden köylülerin uluslararası sesidir.

4- Topraksız köylülerin çıkarlarını korumak, uluslararası politikalarda değişmeleri kışkırtmak ve gerekli değişimleri sağlayabilmek için ulusal örgütlenmelere ulusal düzeyde boş alanlar açar.

5- Neoliberal politikaları değiştirmek, UAŞ’lara, DTÖ’ye, Dünya Bankası’na, IMF’ye CGIAR’a (Uluslararası Tarım Araştırmaları Danışma Grubu) karşı güçlü stratejik ittifaklar geliştirmeyi önüne iş olarak koyar.

6- BM, Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), BM Kalkınma ve Ticaret Konferansı (CNUCED) gibi kurumlar ve forumlar aracılığıyla uluslararası alanda pozitif değişimler yaratmak için mücadele eder.

EK:2 Ekovida Derneği KOS Süreci:

Tüm sertifikasyon süreci iç içe geçmiş daire gibi tasarlanmış farklı katmanlardan oluşur.

a. İlk katmanda garanti mekanizması çiftçinin kendi sözü/taahhüdü ile oluşturulur.

b. Daha sonra daire çiftçinin bağlı olduğu örgütü ya da grubun oluşturduğu etik komiteyi içine alacak şekilde genişler ve örgüt üyeleri çiftçilerin birbirlerini denetledikleri hakemlik sistemini hayata geçirmek için dönemsel ziyaretler ve kontroller gerçekleştirir.

c. Bu grubun gerçekleştirdiği iş daha sonra Etik Konsey ve tüketicileri içinde barındıran bölgesel çekirdeğe doğru genişler ve burada karşılıklı sorumluluk ve dışsal kontrol mekanizmaları işler. Sertifikasyonun onayı bu çekirdek tarafından verilir.

d. Son olarak bütün bu katmanları geçen ürünlere, diğer bölgesel çekirdeklerin de desteğini aldığı takdirde, Ecovida Derneği tarafından karşılıklı meşruiyet verilir.

Certified Naturally Grown (CNG / Doğal Yetiştirilmiş Sertifikalı Ürünler) küçük ölçekli, direk satış yapan ve doğal yöntemler kullanan çiftçiler ve arı yetiştiricileri için Amerika Birleşik Devletleri’nde uygulanan bir alternatif sertifikasyon programıdır. Süreç, tamamen halk tabanlı olarak, organik ürün üreten fakat USDA (ABD Tarım Departmanı) Sertifikasyon modelinden yüksek maliyetler ve yoğun bürokratik iş yükü gerektirmesi yüzünden memnun olmayan küçük çiftçiler tarafından başlatılmıştır. Sertifikasyon başvuruları tüm interaktif başvuru sürecinin tamamlanabileceği internet sitesi aracılığıyla yapılır. Çiftçiler tarafından doldurulan formlar daha sonra değerlendirme ve uygun olan tarla ziyaretlerinin ayarlanması için bölgesel CNG gönüllü çiftçilerine gönderilir. Yerel bölgeler önceden belirlenmiş değildir, başvuran çiftçi kendi istediği çiftçi grubu bölgesine eklemlenebilir ya da bir grup çiftçi yeni bir bölge oluşturabilir. Şu anda CNG, ABD’nin 50 eyaletinde aktiftir ve 350 çiftçiyi kapsamaktadır.

Nature&Progres (Doğa ve Gelişim), Fransa’da organik tarım hareketinin ilk kökenlerine, yani insan ve doğa temelli, dayanışmaya, yerel bilgiye ve ekosistemin devamlılığını sağlamak için kollektif olarak geliştirilen pratiklere dayanan bir sosyal harekete geri dönüşün örneklerinden biridir. Operasyonel birleşik yerel komitelerin (COMAC) işleyişi komşuluk temelinde ve hem üreticileri hem de tüketicileri içine alacak şekildedir. Bu komitelerin bulunmadığı yerlerde ise Nature&Progres’in profesyonel departmanı tarla ziyaretleri ve denetlemeler için çalışanlarını gönderir. Ayrıca N&P Federasyonu’ndan iki yönetici ve 2 üretici, 2 tüketici, 2 de gıda işleyicisinden oluşan 6 kişilik grup CCAM (sertifikasyon komitesi) oluşturmak üzere Federasyon tarafından seçilir. Yerel komite tarla ziyareti hakkındaki görüşünü Federasyon’un profesyonel komitesine raporladıktan sonra değerlendirme ve sertifikasyonun gerçekleştirilmesi için Federasyon karar alır.

KOS Süreci nasıl işler?

– Ürünlerin standartlarının tanımlanması ve seçimi

– Değerlendirme süreçlerinin ve yöntemlerinin geliştirilip uygulanması

– Çiftçilerin ekolojik sertifikası olmasa da, ekolojik standartlara uygun üretim yapan üreticiler olarak tanımlanabilmesi için verilerin gözden geçirilmesi ve karar süreçleri