Gıda Egemenliği Tahayyülümüzün 25. Yılını Coşkuyla Kutladık
Gıda egemenliği sermayeci gıda sistemlerini değiştirmek, açlığa ve yetersiz beslenmeye son vermek, ekolojik yıkımı durdurmak, biyolojik çeşitliliği korumak, çiftçi ve köylülerin haklarını güvence altına almak için tek yol.
Bu kasım ayında, bu mücadelenin bir parçası olan dünyanın birçok yerinden toplumsal hareketler, sendikalar, dernekler, kooperatifler ve çiftçiler gıda egemenliği kavramının önemini bir kez daha vurgulamak üzere çeşitli etkinliklerde bir araya geldiler.
Biz de 28 Kasım 2021’de İstanbul’da ki Kadıköy Üretici ve Kooperatifler Pazarı / Pazar Komisyonu’nun bir bileşeni olarak Gıda Egemenliği mücadelesinin 25. yılında bir araya geldik.
Gıda Egemenliğinin 25. yılı Buluşması’nda düzenlediğimiz çeşitli atölyelerle, konserlerle, söyleşilerle hem gıda egemenliği perspektiflerimizi ve mücadelelerimizi konuştuk, hem de tanışmanın ve dayanışmanın yeni yollarını birlikte inşaa etmeye kafa yorduk…
Etkinliğimiz sabah saatlerinde pankart atölyesi ile başladı. Gençler, çocuklar, kadınlar ve pazar esnafı birlikte rengarenk bir pankart yaptık. “Yaşamı Birlikte Örgütlüyoruz” yazan pankartımızı pazar girişine asıp, hep birlikte hatıra fotoğrafı çektirdik. Pazar içinde çeşitli noktalara “Gıda Egemenliği Yoksa Gelecek Yok,” “Mücadeleyi Küreselleştir, Umudu Küreselleştir,” yazılı pankartlar astık, barkovizyon gösterisi ile uluslararası çiftçi mücadelesine, yerel çiftçileri ortak ettik.
Daha sonra etkinliğimiz Devrek Kooperatifi’nden gelen dostların tarhana yapması ve kooperatif deneyimleri hakkında söyleşi ile devam etti. Devrek Kooperatifi adına söz alan Saniye Uysal, imece kültürünü yaşattıklarını, kooperatifin en önemli iki özelliğinin şeffaflık ve öz disiplin olduğunu belirtti. Bin bir emekle var edilen kooperatif, kadınlar için bir istihdam ve güvenceli gelecek alanı aynı zamanda. Güneş enerjili taş değirmeni olan, boşaltılmış bir köy okulunu kooperatife çeviren kadınlar temas ettikleri bin beş yüzden fazla insanla yerelde gıda egemenliği mücadelesine çok önemli katkılar koyan bir mekanizma kurmuş aslında. Saniye hanımı dinlemeye doyamadan pazara miss gibi tarhana çorbası kokusu yayılmaya başladı bile. Büyük kazanlarda kaynatılan tarhanalar için kuyruklar oluştu, pazar esnafının ve pazara gelen tüketicilerin içi ısındı.
Sırada Yaşam Yolu Kooperatifi var. Kooperatif gönüllüsü Ömer Gök bir yandan kuruluş hikayesini anlatırken bir yandan da zeytin kurmayı gösterdi. Yaşam Yolu Kooperatifi de ihtiyaç temelli kurulan ve kendi yerelinde başta kadınlar olmak üzere köy ekonomisini kalkındırmak üzere yola çıkmış bir kooperatif. Yerel ürünlerin ve üretim süreçlerinin yeniden canlandığı köyde kadınlar üretimlerini kooperatif üzerinden değerlendiriyorlar. Civar köylere de örnek olmayı hedefleyen Kooperatif doğal, sağlıklı gıdalara herkesin ulaşabileceği bir yapıyı kurmaya ve gıda egemenliği mücadelesini büyütmeye kararlı. Yıkanmış, kurulanmış siyah zeytinlerin tuzlanarak şişelenmesiyle kurulan zeytinleri 2 ay sonra pazar esnafıyla birlikte yeme sözüyle ikinci atölyemizi sonlandırdık.
Atölyelerin dördüncüsü Abdullah Aysu ile. Tarım yazarı ve aynı zamanda bir çiftçi olan Abdullah Aysu, Gıda Egemenliği kavramını; gıda sisteminin yerelleştirilmesi, gıdanın geleneksel yöntemlerle üretilmesi, toplumun her kesiminin sağlıklı, kültürüne uygun gıdaya erişim hakkı, köylülerin meralar, ormanlar, dereler, tohumlar, tarımsal arazilere erişiminin sağlandığı ve güvence altına alındığı, bilge köylü tarımının yapıldığı ve bilginin aktarımının ticarileştirilmeden kuşaklara aktarıldığı, ekolojik bir tarım modelinin inşa edildiği, bütünlüklü bir sistem olarak tanımladı. Aysu aynı zamanda kavramın ilk ortaya atılışından günümüze Uluslararası Çiftçi Örgütü, La Via Campesina ve Gıda Egemenliği mücadelesi üzerine çeşitli bilgiler verdi.
Sırada peynir atölyesi var. Boğatepe Kültür, Çevre ve Yaşam Derneği’nden İlhan Koçulu, bir yandan köylerinde inşaa ettikleri kolektif yapıyı anlatırken bir yandan da peynir yapımına başladı. Eski adıyla Zavot yeni adıyla Boğatepe köyü geleneksel yöntemlerle peynir yapımına devam eden, aynı zamanda köylüler arasında dayanışmayı büyüten bir köy. İlhan Koçulu en başta kadın çiftçileri kamusal alana çıkarmak ve onların öncülüğünde bu çalışmayı var etmek için çabaladıklarını anlattı. Bölgenin florasının üretilen peynirlerde önemli bir yer kapladığını belirten Koçulu, yerel kültürün devam etmesi ve çeşitli kuşaklara aktarılması için birer hafıza mekanı olan eko müzelerin önemine de değindi. Bu arada sütü kaynattık, mayaladık ve peynir olması için uyanmasını beklerken, Gündönümü Çiftliği’nden gelen hediyelik sütlerin dağıtımına başladık…
Artık müzikle kulaklarımızın pasını atma zamanı geldi. Sahnede Grup Farika var. Boğaziçili gençlerin kurduğu bir müzik topluluğu Grup Farika. Birbirleriyle konuşur gibi doğaçlama müzik yapıyorlar. Dinlerken yorgun bedenlerimiz şifa buldu adeta…
Müzik dinletisi sonrası yeniden peynirin başındayız. İlhan Koçulu tahta kaşıkla nazikçe uyandırdı peyniri, sepetle şekil verdikten sonra ikram ettik pazara yolu düşenlere. Peynirle ilgili ne çok soru birikmiş, gün yetmedi adeta, peynirin serüvenini dinlemeye, soruları almaya devam ettik. Farklı peynirlerin yapım yöntemlerini anlatanlar mı ararsın, kendi yerelindeki peynirleri soranlar mı ararsın peynir için başka bir buluşma şart diyor ve noktayı koyuyoruz…
Günün yorgunluğunu Bandista ile atmak ayrı bir keyif. Pazarı bir konser alanına çeviren grupla ritm tutup, dansettik. Hep birlikte şarkılara eşlik ettik. Pandemiyle artan yalnızlığımızı üzerimizden attık ve yeniden eski çiçekli günlerimize döndük… Yaşasın Gıda Egemenliği mücadelemiz, yaşasın dayanışmamız!