İstanbul Gıda Stratejisi Belgesi Üzerine Notlar, Yerdeniz Kooperatifi*
1-Yöntem, işleyiş ve katılım süreci üzerine
İstanbul Büyükşehir Belediyesi 2021 Eylül ayında İstanbul Gıda Stratejisi Belgesi1 taslağını web sitesine yükleyerek tartışmaya açtı. Bu metni kaleme alanlardan biri olan Bülent Şık taslağa dair tanıtıcı bir yazı yazarak tartışmayı daha görünür hale getirdi.2
Öncelikli olarak İBB’nin böyle bir strateji belgesini hazırlamasını önemsediğimizi vurgulamak isteriz. Belge’de Gıda Egemenliği perspektifinin temel alınması, gıda meselesinin çözümünde; toplumsal sınıflar, toplumsal cinsiyet, göçmen işçi, mevsimlik işçi ve ekoloji başlıklarının bir bütün olarak ele alınacağına dair bir teminattır.
Metni bir bütün olarak ele almadan önce hazırlanma yöntemine dair birkaç şey söylemek istiyoruz: Söz konusu taslak önce dört imza ile hazırlanıp tartışmaya açılmış ve bu aşamadan sonra bir gıda konseyi kurulması hedeflenmiştir. Bu yöntem strateji belgesi hazırlamada kolaylık sağlamış olabilir, ancak Gıda Konseyi ayağı eksik kalmıştır. Taslak çalışmalarına, yazarların koordinatörlüğünde ve konunun özneleriyle yapılacak bir çalıştayla başlanmış olsaydı, aynı zamanda Gıda Konseyi için de ilk adım atılmış olacaktı. Ancak geç kalınmış sayılmaz. Kamuoyunun görüşleri yazılı olarak alınırken, konunun öznelerinin katılacağı bir çalıştayla taslak daha gelişkin bir düzeye çıkarılabilir.
2- Belge’nin ilkeleri, hedefi
Taslakta Kentler ve Gıda Politikaları başlığı altında genel bir durum değerlendirmesi yapılmış, ardından yerel gıda politikalarının artan önemi vurgulanmıştır.( s. 15,16,17,18,)
İstanbul Gıda Strateji Belgesi’nde; politika üretirken, gıda tedarik zincirinde doğa ve insan sağlığına öncelik verileceği, üreticilerin ve tüketicilerin haklarının adil bir şekilde korunacağı, gelir düzeyinin, toplumsal cinsiyet eşitliğinin, ekolojik ilkelerin ve hayvan refahının gözetileceği, şeffaflık prensiplerine uyulacağı, konunun tüm tarafları ile diyalog ve iş birliği içinde çalışılacağı söylenmektedir. Belge’de, İstanbul için hedeflenen gıda sisteminin temel ilkeleri “Adil, Güvenli, Dirençli, Onarıcı, Döngüsel ve Doğa dostu” olarak sıralanmış ve şöyle denilmiştir:
Kısaca özetlediğimiz ilkeler ışığında hazırladığımız Gıda Strateji Belgesi ile gıda üretim ve tüketim sürecinde çevre ve insan sağlığına öncelik veren, üreticileri ve tüketicilerin haklarını adil bir şekilde koruyan, gelir ve toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten, şeffaflık prensiplerine uyan, konunun tüm tarafları ile diyalog ve işbirliği içinde çalışma yapılmasını amaçlıyoruz. (s.33)
Adil Gıda Hakkı
Taslakta “ Toplumun huzuru, geçimi ve sağlığı tarım ve gıda sektörünün sağlığına bağlıdır. Tarım ve gıda sektöründe çalışanlar hak ettikleri adil çalışma koşullarına kavuşamazlarsa, toplumsal refah ve sağlıklı gıdaya erişim de güvence altında sayılamaz. Küresel pazarlara endeksli, asgari ücret ve asgari çalışanla azami karı hedefleyen, makul fiyatı düşük maliyet ve düşük kalite olarak gören, üreticiyi de tüketiciyi de sömüren bir tekelci sistem ulusal gıda egemenliğine engel oluşturur. Geçimini gıda üretim ve iaşesinden sağlayan insanların emeklerinin karşılığını alacağı, haksız rekabete, haksız kazanca, karaborsaya, tağşişe, sömürüye izin vermeyen, güvenilir ve besleyici gıdalara erişimi temel bir insan hakkı olarak gören adil bir gıda sistemine ulaşmak temel amacımızdır. (s.30) denilerek
Gıda ve Adil Gıdaya Erişim Hakkına vurgu yapılsa da eksik kaldığını düşünüyoruz. Adil gıda sisteminin bir ayağında üretim ve üretenlerin gıdaya ulaşma hakkı diğer ayağında da sadece tüketici olan kesim bulunuyor. Konunun bütünlüğü içerisinde kentte yaşayan herkesin adil olarak gıda hakkının korunması ve sağlıklı gıdaya ulaşabilmesine dair mekanizmaların kurulması ve yürütülebilmesi için de somut öneriler geliştirilmesini önemli buluyoruz.
İstanbul için bir gıda sisteminin Gıda Egemenliği perspektifini temel alması ve geniş bir katılımla kurulacak olması elbette olumludur ancak bu noktada akla şöyle bir soru geliyor: “Konunun tüm tarafları” kimlerdir? Taslakta olduğu gibi belirsiz bir tanımlamadan kurtarılıp taraflar somut olarak tanımlanmalıdır.
Değinmek istediğimiz bir diğer nokta Strateji Belgesi’nin, içinde hayvan refahını önemseyen vurgular olmasına rağmen, çok insan merkezli olmasıdır. Ayrıca metinde yer alan “İstikrarlı ve doğa dostu” gibi kavramlar doğaya dışarıdan bir bakış açısı sunmaktadır. Bunun yerine “Doğal döngüyle uyumlu” gibi bir ifade doğanın parçası olma perspektifini daha güçlü bir biçimde vurgular. Bizce “Hayvan refahı”nın önemle vurgulanması ve bu yaklaşımın gıda üretim süreçleri ile birlikte bütün doğal yaşamı kapsayacak biçimde genişletilmesi gerekmektedir.
Belge’de önemli ve olumlu bulduğumuz bir tartışma da Sürdürebilirlik kavramıyla ilişkilidir:
Yıllardır kullanılan sürdürülebilirlik kavramının ve bu kavram çerçevesinde şekillenen iktisadi ve teknik yaklaşımların ekolojik sorunlar karşısında yetersiz kaldığı, sorunlara çözüm sağlamak bir yana mevcut sorunların maskelenmesine ve daha da derinleşmesine yol açacak şekilde uygulama alanı bulduğu da bir gerçektir. Sürdürülebilirlik kavramını sürdürülebilir bir şekilde kullanmak artık olanaksızdır. Bu metinde bir kaynakta geçen ifadelere atıf yapmak gibi zorunlu olan haller dışında “sürdürülebilirlik” kavramı yerine “doğa dostu ve istikrarlı” ifadesini kullanmak tercih edilmiştir. Bu ifade tercihi ile sadece insanları değil diğer canlıları da dikkate aldığımızı ve doğal hayatın istikrarını korumayı temel ilke olarak benimsediğimizi önemle vurgulamak isteriz. (s.20)
Bize göre Yeni Yeşil Düzen, Yeşil Düzen tartışmaları sorunun kaynağına değinmeden sorunu çözüyormuş gibi yapmayı, bu alanı kapitalist tekellerin kar alanına çevirmeyi hedeflemektedir. Temiz enerji üretiminde kullanılan pillerin üretiminde vazgeçilmez olan nadir metallerin bulunması ve çıkarılması doğayı tahrip eden bir madenciliğe yol açmıştır. Elon Musk’ın Bolivya’da darbe sürecini desteklemek için söylediği “lityum için gerekirse darbe yaparız”3 sözü temiz elektrikli arabaların arka planını bize göstermektedir.
Sürdürebilirlik kavramıyla değil Dayanışma Ekonomileri, Gıda Egemenliği’nin toplumsal değerleriyle örgütlenmeli ve mücadele etmeliyiz. Temel yaklaşımımız “yaşamı birlikte örgütlemek olmalı”dır. Son Glasgow Zirvesi’ne alternatif olarak düzenlenen Halkların İklim Zirvesi sistemin kimler tarafından değiştirileceğini göstermiştir. Soyut bir “sistemi değiştir” söyleminden “Halkların İklim Zirvesi”ne yönelerek, egemen tekelci sınıfları ve devletleri dışlayan bir yaklaşım ortaya çıkmıştır. Yakın zamanda bizimde bileşeni olduğumuz İklim Adaleti Koalisyonu4 kuruluşunu basın açıklaması ile kamuoyuna ilan etmiştir.
Strateji Belgesi’nde hedefler belirlenirken İstanbul nüfusunun artacağı kabul edilmiştir. Burada eksik olan nüfusun azaltılmasına ilişkin önerilerdir. Bize göre gıda hakkı ile kent hakkının iç içe geçtiği bir süreçte, insan doğa ilişkisini yeniden kuracak yerleşim birimlerine olan ihtiyaç göz önüne alınmalıdır. Yeni şehir planlamanın temel çerçevesiyle aşamalı olarak kent nüfusunun azaltılması, yanı sıra kırsaldan kente göçü durdurmaya dair bir çalışmayı da gündemine almalıdır.
Bu metinde Açlıkla Mücadele, Gıdaya Erişim, Sosyal Güvence ve Adalet başlığı altında gelir dağılımı eşitsizliğine vurgu yapılmış ancak %10’luk dilimlerde en alttaki ile en üstteki arasında 15 kat fark olan bir şehirde5 bu eşitsizliğin nasıl giderileceği konusu muğlak kalmıştır. İşsizlerin ve asgari ücretle çalışanların gıdaya erişiminin nasıl sağlanacağı belli değildir. Ayrıca, bu eşitsizliğin çok farklı nedenleri yazılmış ama politika ve mülkiyet konularına ilişkin bir değerlendirme yapılmamıştır. Yine bu başlık altında ortaya konulan kısa vadede yapılacak uygulamalarda yer alan Gıda ve üretici pazarları için altyapı desteği sağlamak.” maddesinde belirtilen altyapı desteği neleri içeriyor, somutlanması iyi olacaktır.
3-Belgenin temel kavramları: Gıda Egemenliği, Gıda Güvencesi ve Gıda Hakkı
Strateji Belgesi’nde Gıda Egemenliği, Gıda Güvencesi ve Gıda Hakkı kavramları ele alınmış ve bu kavramların mevcut sistemle ve birbirleriyle olan ilişkileri tanımlanmıştır:
Tarım ve gıda sektörünün karmaşık yapısı, sağlık, çevre, enerji, finans, iş gücü, eğitim, konut gibi diğer sektörlerle yakın ilişkisi göz önüne alındığında gıda sistemindeki değişimin sadece bir sektörle değil, ekonomik ve toplumsal hayata yön veren tüm temel sistemlerde reformlara ihtiyaç duyacağı açıktır. Ekolojik tarım ve alternatif temiz enerji kaynakları sağlanamadan sürdürülebilir bir gıda sistemi, çokuluslu tekellerin ve küresel finansın egemenliği kırılmadan gıda egemenliği, toprak reformları yapılmadan, toplumsal refahı gözeten kurumlarının işlevleri yeniden sağlanmadan ve bunun yanı sıra konut, ulaşım ve çalışma politikaları çalışanların yararına yeniden düzenlenmeden gıda güvencesi-güvenliğinin sağlanabilmesi olanaksızdır. “( S. 19)
Bu görüş sağlıklı beslenmenin temel bir insan hakkı olduğunu, sürdürülebilir bir tarım ve gıda sisteminde küçük ve orta ölçekli işletmelerin tekellerin baskısından korunması gerektiğini, küresel ticaretin, yerel ve bölgesel çözümlere engel değil destekleyici rol oynamasını ve yeni teknolojilerin insan ve çevre sağlığına etkilerinin araştırılması gereğini talep etmektedir. Bunlar yapılmadan gıda güvencesini sağlamak olanaklı değildir.” (S. 20)
Uzun zamandır geniş toplumsal kesimlerde gıda güvenliğinin öne çıktığı bir tartışma süreci vardı. Söz zamanlarda gıda egemenliği kavramının kullanması ve yaygınlaşmasıyla birlikte ilk kez kamusal alanda bir büyükşehir belediyesi gıda güvencesi ve gıda güvenliği kavramlarını gıda egemenliği kavramının bir alt başlığı ile ele almıştır. Bu kuşkusuz önemli bir gelişmedir. Diğer yandan Belge’de tanımlanan gıda egemenliği tanımı La Via Campesina’nın 1996’dan beri tartıştığı 2007 yılında 500’e yakın organizasyonun onayıyla yayınlanan Nyeleni Deklerasyonu’nda tanımlanan gıda egemenliğitanımlamalarını içerse de tamamını kapsamamaktadır. Çokuluslu tekellerin ve küresel finansın egemenliği kırılmadan gıda egemenliğinin tesis edilemeyeceği (S.19) ifade edilirken yerli gıda tekelleri ve yerli-yabancı ortaklı gıda tekelleri olguları belirsiz bırakmaktadır.
“Gıda egemenliği; insanların ekolojik olarak güvenli ve sürdürülebilir yöntemlerle üretilmiş, sağlıklı ve kültürel olarak uygun gıdaya ulaşım ve kendi gıda ve tarım sistemlerini belirleme hakkıdır. Gıda egemenliği, kurumsal şirketlerin ve pazarın taleplerinin yerine, gıda sistemlerinin merkezine gıdayı üreten, dağıtan ve tüketenleri koyar. Gelecek neslin dahiliyetini ve çıkarlarını savunur. Gıda egemenliği yerel ve ulusal ekonomilere ve pazarlara öncelik verir; köylüyü, aile çiftçiliği odaklı tarımı, geleneksel balıkçılığı, göçebe çoban-odaklı otlatmacılığı ve çevresel, toplumsal ve ekonomik sürdürülebilirlik temel alınarak yapılan gıda üretimini, dağıtımını ve tüketimini güçlendirir. Gıda egemenliği baskıdan; kadınlar, erkekler, insanlar, halklar, toplumsal sınıflar ve nesiller arasındaki eşitsizlikten muaf yeni toplumsal ilişkileri ifade eder”. 6 tanımdan da görüleceği gibi gıda egemenliği özneleri belirsiz bırakmaz, emperyalizm, yeni-sömürgecilik ilişkilerini de açıkça tanımlar, yeni toplumsal ilişkilere vurgu yapar.7
4- Uygulamaların nasıl yapılacağı? Kısa, orta ve uzun vadeli çözüm önerileri
Belge’de Gıda Sistemlerinin Dikey ve Yatay faktörler olarak tanımlanan tüm noktalarda bütünlüklü olarak ele alınacağı ifade ediliyor:
İGS’de bütüncül yaklaşım esastır. İGS gıda sistemlerinin yatay ve dikey olarak her aşamasını kapsar. Dikey aşama ile gıda tedarik zincirinin üretim, işleme, depolama, taşıma, satış, tüketim ve atık safhaları kastedilmektedir. Buna “topraktan toprağa” ya da “tarladan çöpe” gıdanın dönüşümü denilebilir. Yatay safhalar ise sağlık ve sağlıklı yaşam, çevre, ekonomi ve toplumsal eşitlik, toplumsal bütüncül kalkınma, sosyal ve kültürel gelişim ve eğitim gibi politikaları kapsamaktadır.” (S.29)
Bu perspektifi hayata geçirmek için “Kısa Vadede Uygulanabilecek Projeler” ve “Orta ve Uzun Vadede Uygulanabilecek Projeler” başlıkları altında ilk yapılacaklar listelenmiş. Burada iki temel soruyla karşılaşıyoruz. İstanbul’daki tarım arazilerinin İstanbul’un sadece bir haftalık gıda ihtiyacını karşıladığını biliyoruz.8 İstanbul sınırları içinde tarımın destekleneceğini söylemek (S.36), başlangıç için olumlu bir adımdır. Buna ek olarak, “Kırsal ve ormanlık alanların korunması için kentin kuzeye doğru büyümesini sınırlandıracak önlemler alınacaktır.” (S.36) ifadesinde belirtildiği gibi, kentin büyümesini önleyecek önlemlerin alınması ve aynı zamanda yerel yönetim yetki alanının dışında kalan yetki alanları için İstanbul halkı ile birlikte gelir dağılımının ülke çapında daha eşit hale getirecek olan ekonomik, politik, kültürel politikaların hayata geçirilmesi için merkezi otoriteye öneri ve planlar sunulmalıdır. Kır-kent dokusunu koruyacak kent ölçeği hayata geçirilmelidir.
Belge’nin son bölümü, metin boyunca tartışılan politikaların nasıl uygulanacağı üzerinedir. Bir Gıda Konseyi’nin kurulması ve bunun İBB ile ortak çalışma yürütmesi önerilmiştir. Diğer taraftan İBB İstanbul Kent Meclisi Gıda Çalışma Grubu ile Konsey’in ilişkisinin nasıl olacağına dair bir açıklama bulunmamaktadır. Gıda Konseyi özerk bir yapı mı olacak yoksa Gıda çalışma grubunun bir parçası mı olacak? Mevcut sistemde Gıda Çalışma Grubu bir karar aldığında İstanbul Kent Meclisi’nin ve ardından İBB Belediye Meclisi’nin onayı gerekiyor. Gıda Konseyi bu ilişki ağı içinde mi, dışında mı tasarlanıyor? Gıda konseyine katılım nasıl olacak? Örneğin Konsey’in bileşiminde “Sanayiciler” başlığı var. Bu sanayicilerin seçimi nasıl yapılacak? Bu soruların yanıtlanması gerekmektedir.
Bunların yerine, doğa dostu alternatif enerji kaynaklarını kullanan, agroekolojik yöntemleri tercih eden, küçük ve orta boy aile işletmelerini ve imalatçı firmaları, kooperatifleri, üretici ve tüketici birliklerini destekleyen döngüsel ve doğa dostu bir gıda sistemi hedeflenmelidir.” (S.33)
Hedeflenen gıda sisteminin uygulama ayaklarından biri de “Belediye bünyesinde bir gıda kontrol ve izleme birimi oluşturulması ya da bu konuda faaliyet gösteren bir birimin altyapısının güçlendirilmesi.” dir. Burada altyapının güçlendirilmesinden ne ifade edildiği biraz daha açılmalıdır. Altyapıdan sadece teknik altyapıyı anlamıyorsak bu işi yapacak çalışanların Gıda Egemenliği ve Katılımcı Onay Sistemi perspektifiyle donatılması gerekir. Mevcut birimlerden birinin güçlendirilmesi nasıl yapılacak, ya da yeni bir birim nasıl oluşturulacak? Burada daha açık bir tanımlamaya ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.
Ayrıca metinde yer alan kısa ve orta vadede yapılacaklar listesine dair somut bir takvimlendirmenin strateji belgesinin ekinde yer alması, kurulan stratejinin hayata geçirilmesi bakımından elzemdir.
5- Metinde yer alan bazı çelişkiler ve soyut önerilerle ilişkin birkaç örnek
“Su Güvenliğini sağlamak” başlıklı (S.13) yazının devamında yer alan “Agroekolojik yöntemlerle tarımsal faaliyetlerden sulara bulaşan fosfat miktarının azaltılması.” ifadesi ile “Ekosistem yaklaşımı ile bütünsel ve entegre arazi kullanımı planlamasının yapılması ve agroekolojik tarıma geçisin öncelikli olarak desteklenmesi;” ifadesinin iki zıt anlam ifade ettiğini düşünüyoruz.
İstanbul’un kırsal bölgelerini ve üreticilerini korumak başlığı alanı altında tartışılan ve denizlerde ki biyoçeşitliliğin korunmasına atıfta bulunulan bölümde (S.35) yakın bir zamanda yaşadığımız müsilaj sorununa, Ergene nehrinin derin deşarj yöntemine değinilmemiş ne yazık ki… Marmara denizinde yaşanan çevre felaketine dair yakın ve orta vadede yapılacakların da raporda yer alması önemlidir. Yine bu başlık altında yapılan değerlendirmede “Tarımsal gelir sağlayan sulama projeleri gibi çeşitli kamu projelerinde küçük çiftçileri çalıştırma,” önerisinin çiftçileri kendi toprağından koparan, ücretli emek kıskacına sokan bir yönü olması nedeniyle, İstanbul’daki tarımsal üretime olumsuz etkisi olacağı inancındayız.
Gıda kayıplarını ve israfını önlemek, atıkları azaltmak başlığı altında tartışılan (S.59) kağıt, plastik, cam, metal atıkların ayrıştırılması konusunda son dönemde ciddi saldırılara uğrayan atık işçilerinin çalışma ve yaşama koşullarının iyileştirilmesi, güvenceli istihdamının sağlanmasına yönelik konuların da bu strateji planları içerisinde yer alması gerektiğini düşünüyoruz. Yine bu başlık altında kısa vadede yapılacaklar listesine her mahalle/apartman için kompost tankları konulması ve belediyenin belirli sürelerle burada biriken kompostları alması ve park ve bahçelerde değerlendirmesi konusunun somut bir adım olarak eklenmesini öneriyoruz.
6- Sonuç
İstanbul Gıda Stratejisi Belgesi bir büyükşehir belediyesinin yayınladığı strateji belgesi olarak önemli bir adımdır. Bu belge yazılı beyan olarak hepimizin elindedir. Gıda Egemenliği perspektifini harekete dönüştürmeyi hedefleyen Yerdeniz Kooperatifi olarak bu belgede doğru bulduğumuz noktaları destekleyecek, eksik ve yanlış bulduğumuz yerleri de sürekli gündemde tutacak pratik bir yol izleyeceğiz. Gönüllülerimizin İstanbul’a gelemeyen kooperatiflerin temsilciliğini yaptığı Üretici ve Kooperatifler pazarında üretici ve kooperatif temsilcilerinden oluşan Pazar Komisyonu’nun düzenlediği 25. Yılında Gıda Egemenliği etkinliği pazarlar ve gıda egemenliği ilişkisi konusunda somut adımlardan biri olmuştur.
Mahalle, semt ölçeğinde yapılacak olan çalışmalarda Kooperatifimizin bulunduğu Rasimpaşa mahallesi pilot bölgelerden biri olabilir.
Bütün kooperatiflerin halk bakkal olması için tanıtım yapabiliriz. İBB, Halk bakkallardan sağlıklı gıda alımı için kartla alışveriş dışında başka somut adımlar atmalıdır. İBB’nin Üretici ve Kooperatifler Pazarlarında aktif olan üretici kooperatifleri ve üreticiler başta olmak üzere kooperatiflerden ve üreticilerden alınan ürünlerden gıda destek paketleri oluşturulup halk bakkallar aracılığıyla dağıtılmalıdır.
Önümüzdeki süreçte işsizlik ve düşük ücretlerden dolayı gıda sağlamakta zorlanacak toplumsal kesimler için somut bir eylem planının ilk adımı olarak bu adım atılmalıdır.
İstanbul çeperindeki üreticilerin ürünlerinin nihai kullanıcıya ulaşması için nakliye ve depo sorularının çözümünde çok daha somut adımlara ihtiyaç vardır.
*2019 yılında Sosyal İşletme ve Hizmet kooperatifi olarak kuruldu. Gıda Faaliyet alanlarından biridir. Ayrıntılı bilgi için www.yerdenizkooperatifi.org’a bakılabilir. İBB’nin gıda örgütleri, toplulukları ve kooperatifleri ile yaptıkları toplantıdan itibaren bu çalışmaların hem içinde olup hem de eleştirel bir noktada durmayı sürdürüyoruz. İBB’nin Üretici ve Kooperatifler pazarında İstanbul’a gelemeyen kooperatifler ve birlikler adına tezgah açılmasına gönüllülerimiz destek vermektedir. Halk bakkal çalışmasında yer alıyoruz. İBB üretici ve kooperatifler pazarlarına ilişkin görüşlerimizi kamuoyu ile paylaştık.
Kaynaklar:
1 https://ipa.istanbul/istanbulgidastratejibelgesi/
2 https://m.bianet.org/bianet/yasam/252013-gida-ve-beslenme-sorunlarina-bir-cozum-onerisi
3 https://tr.sputniknews.com/20200726/musk-bolivyada-lityum-icin-morelesin-devrilmesinin-sorumlulugunu-ustlendi-kime-istiyorsak-darbe-1042530498.html
4 https://www.iklimadaletikoalisyonu.org/
5 https://www.dunya.com/kose-yazisi/istanbul-hem-en-zengin-hem-gelir-dagilimi-en-bozuk-il/625632
6 www.nyeleni.org
7 http://yerdenizkooperatifi.org/index.php/anasayfa/gida/katilimci-onay-sistemi/
8 https://yerkure.org/portfolio/infografiklerle-istanbulda-tarimsal-uretim-ve-gida-tedarik-sistemleri-2/